İncir Reçeli Üzerine

Biraz Film İzledim | 2
İncir Reçeli

 

Spoiler İçerir!
(Filmi izlemeden okumanız tavsiye edilmez. Zira spoiler var abi...)


Bu filmi vizyona ilk girdiğinde izlemiştim. Üstünden çok zaman geçti ama bugün duyduğum bir haber üzerine yeniden aklıma düştü. Habere göre film tekrar vizyona girecekmiş. (Rivayete göre 24 Haziran 2011’de) Vizyona girdiği zaman çok kapsamlı bir reklam yapılmadığı için sonradan fark edilen bir film oldu. Bugün haber üzerine tekrar aklıma düşünce hemen oturdum ikinci kez izledim. Bu filmin beni etkileyen bir çok özelliği var. Mesela; film bittiğinde boğazımda nefes almamı zorlaştıran bir şey oldu; ağlayamadığımdandı sanırım... Çok sık olmaz…

Her neyse filme dönelim.

Bir senaryo yazarının hiv pozitif bir kızla yaşadığı ilginç, eğlenceli, romantik ama bir o kadarda imkansız aşkını konu ediniyor film. Sadece beraber olmak ve sadece dokunmak… Fazlası yok… Çaresizlik… Ama her şeye rağmen tutkulu bir aşk… Konu gerçekten çok çarpıcı ve çok iyi işlenmişti.

Filmin kurgusunu çok sevdim çünkü neredeyse filmin ortalarına kadar kızın hiv pozitif olduğu saklanmış ve  bir anda gerçek sert bir tokat gibi sunulmuş izleyenlere… O metro sahnesinde, o harika diyaloglarla; Metin’le birlikte bir anda şoka uğruyorsunuz…



Zaten bana göre filmin en büyük artılarından biri diyaloglardı. Gerçekten harikaydı. O kadar anlamlı; o kadar temizdi ki; hissediyordunuz adeta…

Oyunculuk olarak Sezai Paracıkoğlu gerçekten yakışmış, rolünü fazlasıyla yerine getirmiş; kaldı ki ‘duman’ şarkısıyla da filme büyük katkısı olmuş. Zira filmin o şarkının söylendiği sahnesini kaç kez izledim/dinledim haddi hesabı yok.

Melike Güner’de rolünü çok çok iyi canlandırmış. O herşeye rağmen muzip, sevimli, deli dolu karakter Melike’nin üzerine tam oturmuş bir elbise gibiydi…

Ama ben şuraya takıldım. Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner iyi bir çitf olmuş mu? Bence daha iyi olabilirdi sanki…

Sinan Çalışkanoğlu sanki filmin komik tarafını üstlenmiş gibiydi. Onu görünce gülüp, o gidince hüzünleniyorsunuz… :)

Bunun yanı sıra Barbara Lourens’ın biraz daha fazla rolü olabilirdi. Zira çok kenarda kalmış.



Sonuç olarak şöyle özetleyebiliriz; izlediğim en güzel yerli birkaç filmden biriydi. Konusu, kurgusu, işlenişi, oyunculuklar…

Çok beğendim.

Film 24 Haziran’da yeniden vizyona girdiğinde ilk gideceklerden biri de benim. Üçüncü kez izlemek için. Eminim oda son olmaz ara ara zihnimde yenilerim bu filmi izleyerek…

Peki filmden ne öğrendim?
Aşk; sevişmek midir sadece? Hayır
Sadece dokunmak, hatta öpememek pahasına vazgeçememektir aşk…

İzlemeyenlere tavsiye; şimdiden iyi seyirler

Hiç yadırgamadım yüzünü,
İnan çok tanıdık...
Gönlümü hoş geldin sevdiğim,
Kusura bakma ortalık biraz dağınık...
---

Kaybedenler Kulübü üzerine de yazdım. Okudun mu?

Labels: