Bir Kitap: Küçük Prens ve Küçük Prens Tenimde [Video]


Ne görüyorsunuz? Ekranda bir şapka değilde bir fil yutmuş boa yılanını gördüyseniz ya da şuna baktığınızda bir koyun gördüyseniz bu videoda sıradan bir kitaptan bahsetmeyeceğimi anlamışsınızdır. Sadece bir kitap değil, bir çok küçük prens okuru için küçük prens bir hayat felsefesi, yaşama farklı bir bakış açısı anlamına geliyor… İşte bu da kanıtı…


Telif hakkı yasalarınca eser sahibinin ölümünün üzerinde 70 yılı geçmesi durumunda söz konusu eserlerin yayın hakkı serbest kalıyor. Yani özetle isteyen her yayınevi bu kitabı yayımlayabiliyor. 1 Ocak 2015’te bu durum Küçük Prens içinde geçerli oldu ve birçok yayınevi küçük prensi yayınları arasına dahil etti. Küçük prensi tanıyan tanıyordu zaten ama tanımayanlarda bu vesileyle tanışmış oldu. O yüzden küçük prensi henüz okumadıysanız bile, ‘küçük prens’ adını muhakkak bir yerlerde duyup, görmüşsünüzdür. Günümüzün genel kabul görmüş kahramanı gibi o…

Küçük prens kitapları, farklı yayınevlerinden farklı formatlarda yayımlandığı için sayfa sayıları falan farklılık gösterebiliyor tabi ama genel olarak 100 sayfa civarında bir kitap. Ki bu 100 sayfanın içinde küçük prense ve öyküdeki diğer kahramanlara ait yazarın kendi suluboya çizimleri de yer alıyor. Bu kadar az sayfaya sığabilmiş satırlar nasıl oluyorda okuyanı kendine bağlayabiliyor? Aradaki bu bağın sebebi ne? Aslında bunun cevabı her okur içinde farklı. Ki bu farklılık, bu farklı bağlanma hikayeleri bir diğer kitabı ortaya çıkartmış.

Küçük Prens’in ilk hali yaklaşık 1000 sayfa civarındaymış fakat kısaltmalar sonucunda kitap son halini almış. Ve yazarın bu kısaltmalar üzerine söylediği tahmin edilen sözü, durumu yeterince açıklıyor: Mükemmelliğe, yazıya eklenecek hiçbir şey kalmadığında değil, yazıdan çıkarılacak hiçbir şey kalmadığında ulaşılır.

Küçücük bir öykü bu, ne söylesek spoiler olur fakat konunun özeti şöyle ki: yazarın uçağı bozuluyor ve Sahra Çölü’ne zorunlu iniş yapıyor. Uçağını tamir etmek zorundadır ve sadece 8 gün yetecek kadar suyu kalmıştır. Bu adeta bir ölüm kalım meselesidir onun için. Bir sonraki gün bir anda karşısına küçük prens çıkacaktır. En yakın yerleşim yerine bin mil uzaklıkta, çölün ortasında karşısında dikilen bir çocuk! Küçük prensin hikayesine ve yazarla arasındaki diyaloğa tanık olduğumuz bu kısa hikayede umutsuzluğa, kendini beğenmişliğe, yalnızlığa hatta otoriteye ve daha bir çok kavrama, olaya, duyguya ve duruma karşı mesajlar var. İnsana, yitirdiği özü, samimiyeti hatırlatmaya çalışan bir minik dost, küçük prens.

Ben kitabı ilk okuduğumda güzel bir öykü okumuştum fakat doğrusu hiçbir şey anlamamıştım. Sonraki okumamda buzdağının görünmeyen kısımlarına doğru biraz daha inebildim. Geçtiğimiz günlerde üçüncü okuyuşumda biraz daha sindirdim ve anladım ki, küçük prens bir çocuk kitabı değil. Bir yetişkin kitabı da değil. Küçük prens aslında yaşamın her farklı döneminde okunup, sorgulanması ve sindirilmesi gereken bir kitap… Çünkü insan değişiyor ve bu değişim kitaptan edineceklerinizin de değişmesini sağlıyor.

Eğer okumadıysanız muhakkak okuyun diyorum ve bir diğer kitabımıza geçiyorum. En başta bu kitabın sadece bir kitap olmadığını ve okuru için bir yaşam felsefesi, bir bakış açısı olduğunu söylemiştim. Öyle ki küçük prens her okur için farklı ve özel bir anlam taşıyor. Her küçük prens severin bir hikayesi var onunla ilgili. Ve Melisa Mey, bu hikayeleri ve bu hikaye sahibi küçük prens severleri bir araya getirmiş. Küçük Prens’e vücutlarında yer veren bir çok insanın portlerini çekmiş ve hikayelerini de ekleyerek bunu bir kitap haline getirmiş. Küçük Prens Tenimde bu şekilde çıkmış ortaya…

Ve bu projenin en önemli ve güzel detayı, kitabın satışından elde edilecek tüm gelir baba beni okula gönder kampanyası kapsamında kız çocuklarının okutulması için kullanılacak.

O yüzden küçük prensle hala tanışmadıysanız önce onunla bir tanışın derim. Sonra da Melisa Mey’in kadrajından bu güzel portrlerle, bu küçük prens hikayelerinin bir araya getirildiği Küçük Prens Tenimde’yi edinerek bu projeye destek olun. 

Bu hafta Küçük Prensi konuştuk. Haftaya görüşmek üzere… Hoşçakalın…

Labels: ,