Kitap okurken satır altlarını çizer misiniz? Ya da sayfa
kenarlarına küçük notlar aldığınız olur mu? Bugün bu konu hakkında konuşmak
istiyorum. Çünkü benim, bu konuda biraz kafam karışık…
Sanırım bu konuda okur iki gruba ayrılmış durumda. Bir kısım
kesinlikle kitaplara herhangi bir müdahalede bulunmamayı, altını çizmemeyi,
notlar almamayı tercih ediyor. Hatta tercih etmekten de öte, kitaba yapılacak
her dokunuşun kitaplara zarar vermek olduğu savunuluyor. Not alınmak
isteniyorsa, bir not defteri taşımak, post it kullanmak tercih edilmeli onlara
göre…
Bir grupta tam tersi düşünceye sahip… Satır altlarını
çizmeden ya da kenarlara küçük notlar almadan yapamıyorlar. Hatta altı
çizilmeden, notlar alınmadan okunan kitap okunmuş sayılmaz diyenler var…
Ben şu anda Tutunamayanlar’ı okuyorum ve bu kitaptaki
karakterlerden Turgut Özben, arkadaşı Selim’den bahsederken şöyle diyor: “kitaplara
ithaflar yazmak, beğenilen satırların altını çizmek, sayfaların kenarına
düşüncelerini yazmak selim'e, kendini elevermek, insanların ortasında
çırılçıplak kalmak gibi geliyordu." Anladığınız üzere Selim’de haz
etmezmiş bu durumdan. Peki siz ne düşünüyorsunuz bu konuda…
Benim bu konuda düşüncem, daha doğrusu kafa karışıklığım şu
şekilde. Öncelikle kitapların zarar görmesine karşıyım. Bu konuda da biraz
hassas olduğumu söyleyebilirim. Yani sayfa kenarlarının kıvrılması, kapağının
kırılması, geriye katlayarak okumak… Bunlar beni gerçek anlamda rahatsız eden
eylemler. Ki bu yüzden birine ödünç kitap vereceksem –ki artık mümkün olduğunca
kimseye ödünç kitap vermemeye çalışıyorum, çünkü giden birçok kitabım geri
gelmedi- ama olurda vereceksem de bu konunun altını çize çize veriyorum. Çünkü
bu konuda da farklı düşünenler var. Kitabı katlayarak, kıvırarak daha rahat
okuyorlar mesela. Ben öyle düşünmüyorum ve bu anlamda kitaplara, en azından
kendi kitaplarıma zarar vermeme taraftarıyım.
Altını çizme ya da not alma konusu biraz daha farklı. Son
döneme kadar bu konuyla alakalı da bir öncekine benzer şeyler düşünüyordum,
kesinlikle karşıydım. Hiçbir kitabımın altını çizmedim. Bu iş için bir defter
tutmaya karar verdim birkaç yıl önce. “kitaplardan alıntılar defteri” diye
oldukça düz mantık bir isim verdiğim bu defterle aram başlangıçta oldukça
iyiydi. Keyif alarak yapıyordum. Aslında bunu sürdürebilmeyi de çok isterdim
çünkü bu defteri bu şekilde doldurabilsem, müthiş olurdu. Arada bir alıp bunu
okumak bile, okuduğum birçok kitabı yeniden hatırlamaya, o kitapları okurken
hissettiklerimi yeniden hissettirmeye yeterdi. Ama bu kolay bir şey değil. Bir
süre sonra bu sürdürülemez bir çaba haline geliyor. Sebebi, yanımda bir not
defterini sürekli taşıyamayacak olmam. Metroda kitap okurken bir anda defteri
açıp not alamayacak olmam. O halde şöyle bir şey yapmayı denedim. Dışarıdayken,
deftere yazamayacağım zamanlarda cep telefonuma küçük notlar alıp, eve
döndüğümde onları temize çekmeyi denedim bir süre. O da olmadı. Çünkü hem
telefonu çıkarıp ona not almayı denemek vakit kaybettiriyodu, kitaptaki konudan
kopartıyordu okurken, hem de bunları temize çekecek zaman olmuyordu. Ben kitap
okuduğum zamanın %80’inde dışarda oluyorum. Toplu taşımada, kafede, parkta,
avmde… Çünkü vakit yok. İş, okul vesaire bunları bir kenara bıraktıktan sonra
bana kalan zamanın büyük kısmında uğraştığım bir takım şeyler var. Mesela blog
yazıyorum. Üzerinde çalıştığım yeni bir kitap çalışmam var. Yaklaşık 5-6 aydır
youtube dayım ve buraya videolar hazırlamaya çalışıyorum. Fotoğraf çekmeye
çalışıyorum. Ee tüm bunlardan kalan zamanda özel hayatıma da vakit ayırmam
gerekiyor. Şimdi böyle bir kaosun içinde mecburen kitaba vakit yaratmaya
çalışmak zorundayım. Daha doğrusu bulduğum her arada, yolda nerede olursa bu
boşlukları okumak için kullanmam gerekiyor. Her fırsatı değerlendirmek gerek.
Hadi okuyacak zamanı ayarladım. Bir de eve dönüp bunları temize çekçek zaman,
imkansız. Kaldı ki ders notlarını bile hiçbir dönem tam olarak temize
çekebilmiş biri değilim ben.
İşte bu sebeplerden dolayı, satır altlarını çizmek,
kenarlara notlar almak fikrine yavaş yavaş sıcak bakmaya başladım bir süre
önce. Çok karşı olmama rağmen, fikrim değişti. Henüz yapmadım. Yani kendi
fikrimde bunu legalleştirsem de denemeye yeltenememiştim. Ve bu
kararsızlığımdan dolayı da son okuduğum 4-5 kitaptır hiçbir not almadan okuyup
geçiyorum. Beğendiğim yerler oluyor. Hatırlamak, dönüp tekrar bakabilmek
istiyorum ama not almıyordum.
Sonra geçtiğimiz günlerde bir şey düşündüm. Şu anda
kitaplığımda tahmini olarak 250 – 300 kitap olabilir. Bu kitaplar arasından
okuduklarımın, hatta okumadıklarımın bile bana kattığı bir şeyler var. Okuduğum
ve bana dokunan, bana bir şeyler katan, bende izler bırakan kitaplar var. O
kitaplar benim. Öyleyse aramızda bir bağ olmalı. Ama yok… Hiçbir kitap benden
bir iz taşımıyor. Bizim aramızda bir bağ da yok bu yüzden. Tek taraflı bu
ilişki… Ben öldükten sonra kitaplar el değiştirecek ve kimse bunlar Erdi’nin
kitapları demeyecek. O halde neden bir kütüphane oluşturma çabası içine
giriyorum ki… Neden yer kaplasın odamda bu kadar kitap. Eğer yer kaplıyorsa,
onları düzenlemek için zaman harcıyorsam, onlara hayatımda yer veriyorsam, bana
bir şeyler kattıklarını düşünüyorsam, benimde onlarda iz bırakmış olmam
gerekmez mi? Bir bağ olması gerekmez mi? Bu bir çeşit sahiplenme arzusu
herhalde.
Ee dediğim gibi kitap ödünç vermeyi artık çok tercih
etmediğim için bir başkası okurken, benim aldığım notlar, benim altını çizdiğim
kelimeler onun dikkatini dağıtır mı diye bir kaygı da duymuyorum. Çünkü yüksek
ihtimalle tek okurları ben olacağım. O halde kitapların altı çizilmeli, notlar
alınmalı, öyle değil mi?
Buna karar verdim. Dediğim gibi henüz uygulamadım ama buna
karar verdim. Ve şu an okuduğum Tutunamayanları başlangıçtan itibaren çizerek
not alarak okumadığım için yine bu şekilde bitireceğim ve bir sonraki okuyacağım
kitap itibariyle yanımda bir kurşun kalem ya da renkli bir kalem
bulunduracağım.
Merak ettiğim şey, siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Yol
yakınken dönmeli miyim bu düşüncemden? Yoksa doğru yolda mıyım?
Bu videoda kitapların altını çizmek, kitap üzerine notlar
almak hakkında konuştum biraz. Çok basit bir konu olarak görünebilir özellikle
kitaplarla arası çokta iyi olmayan insanlar için basit bir konu olarak
görünebilir ama bazılarımız bu konuya kafa yoruyor işte(benim gibi)... Yapacak bir şey yok…
Labels: Kategorisiz / Günlük Gibi