Hayat, yollardan
oluşur. Ve yolların kime ait olduğu, yaşamın anlamını belirler.
Hayatta kendine ait
hiç yolun olmadığını fark ettiğinde utanırsın. Aynaya baktığında gördüğün o
şaşkın suret sana ait olduğu için utanırsın. O kadar çarpıcı olur ki bu
gerçekle yüzleşmen, önce girdiğin bu zihinsel türbülanstan çıkabilmen gerekir,
uyanmak için…
Gittiğin okul senin
seçimin olmaz. Girdiğin sınavlar. Yaptığın şeyler… Hiçbiri sana ait değildir.
Sana kendi hayatında tercih yapma özgürlüğü tanımazlar. Sanki lütfedip, uygun
gördükleri bir bedenin içine zorla tıkıştırdıkları bir ruh gibisindir.
Hissedersin fakat etki edemezsin. Ben o okula gitmek istemiyorum diye söylenirsin.
Olur mu öyle şey; senin için en uygunu burası derler. Peki sen ne istiyorsun?
Bir önemi yoktur. Hem okuyarak adam olunuyor topluma göre de… Seni elinde
tutacağın diploman bir insan yapacak.
Sınavlara girersin.
Envai çeşit sınav hayatına yön verecektir. Ne kadar hazin… Ama hangi sınav ne
için? Amacı nedir? Önemli değildir bu… Önemli olan aldığın puandır. Ne kadar
yüksek puan alırsan toplum seni o kadar kale alacaktır.
Senin hangi işi
yapmak istediğin de bir önem teşkil etmez. Ben bu işi yapmak istemiyorum diye
içinden bile geçiremezsin. Zira yaşamın ön koşulu çalışmaktır. Paradır.
Menfaattir.
İnan! Aylaklık çok riskli bir lükstür ve her kula nasip olmaz.
Bir şey öğrenmek
istersin. Her hangi bir şey… Belki bir enstrüman çalmak, belki yemek yapmak…
Her hangi bir şey işte… Buna bile karışırlar. Sen bunu öğren diye önüne
sunarlar kendi fikirlerini. Oysa senin yapmak istediğin şeyler de vardı, hiç
kimsenin önemsemediği… Yapmaya çalıştın. Onlara göre gereksiz, onlara göre
saçma sapan işlerle uğraştığın için dışlandın her defasında. Ama işin komik
tarafı, yapmaya çalıştığın şeyleri başardığındaysa, en büyük destekçin gibi
davranan yine onlar oldu.
İnsan hayatı
yürümekten ibaret… Ve yürünen yollar sürekli ayrımlara gebe. Her ayrımda bir
seçim yapıp yeni bir yola giriyor ve bir sonra ki ayrıma kadar yürüyorsun. Ama farkında
mısın? Sen hiç yürüdüğün yolu seçemedin. Bir yola koydular seni, psikolojik
olarak itelediler ve sende yürüdün. Ayrıma geldiğinde seçeceğin yolu seçtiler;
sen yürüdün… Hayatın boyunca yürüdüğün bütün yollar onlara aitti. İşte bunu
fark ettiğinde utanırsın. Aynaya baktığında gördüğün o şaşkın suret sana ait
olduğu için utanırsın. O kadar çarpıcı olur ki gerçekle yüzleşmen; önce
girdiğin bu zihinsel türbülanstan çıkabilmen gerekir uyanmak için…
Ve gözün açılır. Geç
kalınmış bir kendine gelme halidir bu… Yepyeni bir yol ayrımında bulursun
kendini. Ve bu kez kendi yolunu seçebilmek için mücadele vermen gerekir.
Baskılar sürmektedir; iraden direnmekte. Birinci yol senin yolun olur.
Hayatında ilk kez kendine ait bir yol ihtimali… İkinci yolsa onların yolu…
Seçimlerini onların yapacağı adımlarını onların tayin edeceği bir yol…
İşte en esaslı seçim
anın, o andır hayatın boyunca. Ama sana ait bir yol inşa etmek, bedel ödemeyi
gerektirecektir hiç şüphesiz. O bedeli ödeyecek gücü topladığında seçimini
yapar ve yürürsün. Ödenecek o bedel ve kendi yolunda yürümenin hazzı
mütemadiyen çarpışan iki azılı düşman gibidir. Ve o çarpışmanın ortasından
sıyrılıp bir karar verene kadar hayatının harcar insan genel olarak. Ancak
dünyanın faniliğine nispeten, yaşam boşa harcanmamayı hak ediyor. O yüzden
ödeyeceğin bedelin yükü, kendi yolunda yürümenin hazzıyla kıyaslanamaz. Bunu
bil. Ve sor kendine bir…