Kaybedenler Kulübü Üzerine

Biraz Film İzledim | 1
Kaybedenler Kulübü

 


Spoiler İçerir!
(Filmi izlemeden okumanız tavsiye edilmez. Zira spoiler var abi...)


Tedirginlikle sunulmuş muhteşem bir film: Kaybedenler Kulübü!

Geçtiğimiz günlerde adından oldukça fazla bahsettiren bir film.  Film hakkında argo, cinsel içerikli vs. eleştirilerle önyargı oluşturmak doğru değil. Film bunu hak etmiyor. Son zamanların en cesur ve en gerçek filmiydi bu.

Alternatif kitaplar basan bir yayınevinin sahibi olan Kaan ile Kadıköy’de bar işleten, çok sıkı bir plak ve efemera koleksiyoneri olan Mete, 90’lı yılların ikinci yarısında, sanki bir yerde oturmuş konuşuyorlarmış ve kimsenin bundan haberi yokmuş gibi bir radyo programı yapmaya başlarlar. Yaptıkları program zaman içinde hem onların hem de dinleyenlerin hayatını değiştirecektir.

Gerçek bir hikayenin beyaz perdeye aktarılması hep ilginç gelmiştir bana. Bu filmde oldukça ilginçti. Filmi izledikten sonra etkilenmemek mümkün değil. Eğer filmde ki söz konusu ‘duygulara’ yabancıysanız; hikayede ki derin yalnızlığı, kaybetmişliği hissettikten sonra bir kasvet bulutu tepeniz deymiş gibi hissediyorsunuz. Ve film bittiğinde o bulut her yanınıza çöküyor adeta...

Yok ben zaten o ‘duyguları’ iyi bilirim. Ben yalnızım, ben kaybetmişim vs. diyorsanız (bkz: ben); işte o zaman daha kötü bir son bekliyor sizi. Filmi izlerken, filmin içinde buluyorsunuz kendinizi bir anda. Sanki bir Mete’siniz, bir Kaan’sınız ya da Kaybedenler Kulübü programının dinleyicilerinden, o manevi kulübün bir ferdisiniz. Sanki sinemaya aktarılan hikaye sizin hikayenizmiş, sizden izler taşıyormuş gibi… Buraya kadar sorun yok. Zevkle izliyorsunuz/yaşıyorsunuz filmi. Ancak filmin o sahnesinde; Kaan Çaydamlı’nın ‘Önümüzde ki Salı gecesi ve bundan sonra ki gecelerde sizlerle birlikte olamıycaz. Kaybedenler Kulübünün bu gece ki ve tüm nüshaları sona erdi.’ repliğiyle finalini yaptığı sahne de sizde bitiyorsunuz. Oturduğunuz koltuk da öylece kalıyorsunuz. Yapacak hiçbir şey yok. Eğer duygusal bir yapınız varsa ağlamak isteyebilirsiniz. Finali takip eden ilk bir saat bu duygular böyle devam ediyor. Her şey o kadar boş geliyor ki; hiçbir şey yapmak istemiyorsunuz...


...


Kaybedenler Kulübü; Nejat İşler’in belki de en iyi performansını sunduğu proje olmuş bence. Canlandırdığı karakter öyle yakışmış ki üzerine; sanki rol yapmıyordu!

Oyunculuğunu çok başarılı bulduğum Yiğit Özşener’de yine harika bir oyunculuk dersi vermiş. Adam kendini her projesinde belli ediyor.

Ahu Türkpençe muhteşemdi (oyunculuk olarak yani). :)

Özetle muhteşem bir ekiple, ilginç bir hayat hikayesi, harika bir filme dönüşmüş. Tolga Örnek çok kaliteli bir filme imza atmış. Ekip film; tedirginlikle izlenesi bir film sunmuş bizlere...

...

Filmden sonra nasıl olduğunuzu soranlara ‘standart’ deme isteği duyabilirsiniz. Bir boşvermişlik havasına bürünebilirsiniz. Filmi izlemeyenler daha fazla ertelememeli diye düşünüyorum.

Her neyse;

Bu yazıyı montana çetesine, şehrin kötü çocuklarına, tıp dünyasında büyük bir çalkantı yaratan son günlerin en gündemde konusu erol egemen sendromuna,  tüm kötü ruhlara armağan ederek bitirelim bizde…

Bu arada ‘kim bu erol egemen ya?’ diyesim var!









---
İncir Reçeli üzerine de yazdım. Okudun mu?

Labels: